Çocuklarda Uyum ve Davranış Sorunları

Gelişim basamaklarında çocukların karşılaştığı sorunlar çok çeşitlidir Bunların bir çoğu döneme özgü olan ana babanın desteğiyle çözümlenebilir sorunlardır Eğer çocuk karşılaştığı sorunlar karşısında uygun baş etme yolları ararken anne babadan yeterli destek görmezse çocuk içinde bulunduğu sorun çözümlenebilecekken daha karmaşıklaşır Çocuğun engellerle karşılaşıp onları aşarak yeni duruma uyma çabası kişilik gelişimini ve ruhsal gücü arttırır

Çocuğun ruhsal gelişiminde anne babanın desteğiyle birlikte tutumu da çok önemlidir Örneğin; çocuğa kendi başına yemek yeme alışkanlığı verilemezse tuvalet eğitimi 2-3 yaşlarında sağlanamazsa sorunlar bir sonraki döneme aktarılır ve yeni dönem sorunlarıyla giderek büyür

Çocuklardaki ruhsal sorunlar dış etkenler, çocuğun yapısı ya da uyumsuzluklardan kaynaklanabilmektedir

İstenmeyen uyum ve davranış sorunlarının çocuğun gelişim döneminin getirdiği normal bir davranış sorunu mu yoksa gerçekten bir davranış problemi söz konusu mu şeklindeki soruları doğru yanıtlayabilmek için bu davranışları dikkatli bir şekilde değerlendirmek gerekir.

Bu sorunlardan kısaca bahsetmek gerekirse;

Kekemelik çocuklarda 2-2,5 yaşlarından 12,5-15 yaşlarına kadar ortaya çıkabilen bir uyum ve davranış bozukluğudur.Ergenlik döneminden sonra gençlerin kekeme olma ihtimali azalmaktadır. Genellikle,çocuklarda ve 2-5 yaşları arasında ortaya çıkan kekemeliğin farklı sebepleri vardır.Bu sebepler çok çeşitli olmakla birlikte, Travma tik yaşantılar ve korkular ,Yangın, deprem,sel gibi afetler ,Hayvandan korkma ( genelde kedi ve köpek) ,Tüp patlaması, bina çökmesi gibi olaylar Trafik kazaları ,Ateşli hastalık ve ameliyatlar ,Bir kavgaya tanık olma ,Sesle korkutulma ,Kardeş kıskançlığı ,Kekeme birini taklit etme,Evdeki kavgalar ve huzursuzluklar ,Çocuğa uygulanan şiddet Anne-baba arasındaki şiddet, Aile fertlerinden birinin ölümü ,Boşanma nedeniyle anne-babadan ayrılma ,Ani seyahatler nedeniyle ayrılık ,Evcil hayvanın ölümü veya hayvandan ayrılma,Baskıcı, aşırı disiplinli aile tutumları , Aşırı koruyucu aile tutumları ve Alaycı, aşağılayıcı aile tutumları bunların en belirginleridir.

Çocuklarda görülen psikolojik kökenli kekemelik, çocuğun çevresindeki kişilerin yanlış tutumlarıyla iyice kuvvetlenebilir ve pekişebilir. Anne-baba bu konuda dikkatli davransa bile, çocuğun etkileşimde olduğu diğer aile bireyleri, okul arkadaşları, öğretmenleri ve komşuların yaptığı hatalar nedeniyle çocuğun kekemeliği artabilir veya kekemelik nedeniyle başka sorunlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle ailelerin, kekemeliğin kendiliğinden geçmesini beklemeleri doğru değildir. Kekemelik kendisi bir sorun olmanın ötesinde, yeni sorunlara da sebep olabildiği için, anne-babaların en kısa zamanda bir uzmandan yardım almaları gerekir. Aileler gittikleri uzmandan, yalnız kekemeliğin tedavisi için değil, kekeme çocuğa karşı tutumlar ve kekemeliğe bağlı gelişebilecek yeni sorunların önlenmesi için yapılması gerekenlerle ilgili de yardım almalıdırlar.

Parmak emme, normal çocuklarda herhangi bir pisko-patolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgudur. Bebeklerin çoğu başparmaklarını ya da diğer parmaklarını emerler. Zararsız bir davranış olan parmak emmeye hemen bebeklerin tümünde rastlanmasının en önde gelen nedeni,yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne rahminde, (uterus) öğrenmiş bulunmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır.Nitekim ender olarak yeni doğan bazı bebeklerin parmak ya da bileklerinde görülen kabarcıklar bunun bir sonucu olmaktır.

Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaşlarda genellikle büyük bir insan gibi olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.

Parmak emme davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler ise şöyle sıralanabilir; Aile içerisindeki olumsuz ilişkilerde çocuğun utanma, kendini suçlu hissetme, gergin olma ve kendini güvende hissetmeme durumlarında çocuğa destek olunmalıdır Aileye yeni bir bebeğin gelmesi ile çocuk ona olan ilginin azaldığını düşünüp parmak emme davranışını gösterebilir Bu yüzden çocuğa olan ilgi arttırılmalıdır Arkadaşları ve yetişkinlerle olan iletişimde özgüven eksikliğinin giderilmesi konusunda destek olunmalıdır Okul ortamında öğretmen utanma, suçluluk, sıkılma gibi davranışlar karşısında sosyalleşmesini kolaylaştırıcı sorumluluklar vermesi ve etkinliklere aktif olarak katılmasını sağlamalıdır Parmak emme davranışını bir arkadaşından veya yetişkinden model almasını sağlayıcı durumlardan kaçınılmalıdır Çocuğa parmak emme davranışının ne kadar zararlı olduğunu, parmağını acıttığını, ağız ve dişlerine zarar vereceğini anlatmak gerekir

Tırnak yeme alışkanlığına 3-4 yaşlarından önce sıklıkla rastlanılmaz Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, kıskançlık, yetersiz sevgi, gerginlik, azarlanma yada örseleyici davranışlara maruz kalma tırnak yemeye neden olan etkenler arasında sayılabilir

Tırnak yeme davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şöyledir; Çocuğun tırnak yeme davranışı küçük yaşlarda görmemezlikten gelinmelidir Çocuğun kendine olan güveninin arttırılması gerekir Bu yüzden başarabileceği küçük sorumluluklar verilmelidir Çocuğun çevresindeki yetişkinler ve arkadaşları ile olan iletişimin etkili olması sağlanmalıdır Baskıcı ve otoriter aile tutumlarından kaçınılmalıdır Okul ortamında grup içinde etkili olabileceği roller verilmelidir Çocuğu örselemeden bu davranışın onun çirkin ellere sahip olmasını sağlayacağı açıklanmalıdır Kız çocuklarına manikür malzemesi alınarak ve tırnaklarına oje sürülerek tırnak yememeye özendirilmelidir

Korkular çevresel tehlikeye normal bir reaksiyondur Korku bebeklik döneminde yüksek gürültü, ani hareketler, tanımadığı insanlar ve hayvanlardan korkma şeklindeyken; okul öncesi dönemde trafik kazaları, yangın, ceza, hayali yaratıklar ve kabuslardır Son çocuklukta ise vücutsal zararlar, TV’deki filmlerden etkilenme, okul başarısızlığı gibi korkular gözlemlenir

Anne babadan ayrılma çocuğu tedirgin eder, güvenini sarsar ve anne babanın onu terketmesinden korkar Çocuklarını korku ile yetiştiren veya aşırı koruyucu olan ailelerin çocuklarında korku oranı daha fazladır Çocuğun evde tanık olduğu çeşitli kavgalar, hastalık durumları,ameliyat olma, deprem, yangın, su baskını gibi durumlarla karşılaşan çocuklarda da korku yoğun olarak görülür.
Korkunun Oluşmasını Engellemeye Yönelik Öneriler şöyle sıralanabilir; Çocuğu disipline etmek için onun korktuğu durumlar kullanılmamalıdır 2-3 yaş çocuklarının gerçekten korunmaya gereksinimleri vardır Bu yüzden çocukların oyunlarının denetlenmesi, çeşitli tehlikelere karşı önlemler alınması gereklidir Aşırı koruyucu olmak çocuğun karşılaştığı durumlarla başa çıkma becerisini geliştirmez ve çocuğu ürkek yapar Çocuğun korkuları karşısında sert tepkilerden kaçınılmalıdır Korkularından dolayı çocuğu ayıplamak, utandırmak, alay etmek ve korkunun üstüne gitmekten kaçınılmalıdır Çocuk oyundan ve arkadaştan yoksunsa buna olanak yaratın Çocuğun korkuları tanınmalı ve onları bastırmamalı ve bir korkuyu diğer bir korku ile yenmeye çalışılmamalıdır Çocuğa korkularını yenme konusunda küçük adımlarla başlayarak destek olun Örneğin denizden korkan çocuğu sadece su ile barışmasını sağlamak için kumsalda küçük bir su havuzu yapın

Korku ve kaygı birbirine çok yakın ilişkili ancak farklı kavramlardır Korku belli bir nesne yada durumdan oluşurken, kaygı da daha çok nesne belirsizdir
Kaygılı çocuk gergin, endişeli ve duygusaldır Kaygılı çocuk karşılaştığı yeni durumlarda fazla heyecanlıdır Bu durum tırnak yeme, saçı ile oynama gibi bazı fiziksel davranışlar göstermesini sağlar Kaygılı çocuk kurallara uymaya özen gösterir Kendisine kızılmasına veya eleştiriye
karşı duyarlıdır Ayrıca çocuktaki kaygı fizyolojik bir rahatsızlığın kalıntıları olabilir Kendi gelişimsel uygunluğu içinde çocuklar pek çok kaygı yaşayabilir Ancak uygunluk yaşını çoktan aşmış ise o zaman geçici olmayan bir hal almış olabilir Kaygı düzeyinin yüksek olması çocukların diğer insanlarla olan ilişkilerine bakıldığında; sosyal ortamlardan izole olma, iyi ilişkiler geliştirememe gibi güçlükler görülebilir Bu durum çocuğu saldırgan yapabileceği gibi, içe kapanık, itaatkar ve çekingen de yapabilir

Kaygının Oluşmasını Engellemeye Yönelik Öneriler şöyle sıralanabilir; Çocuğa kaygı veren ortamlardan kaçınılmalıdır Kaygı durumunun organik kökenli bir rahatsızlık sonucu olup olmadığını belirlemek için tıbbi yardım almak gerekir Çocuğun kendine olan güvenini arttırıcı faaliyetlerde bulunmasına destek olunmalıdır. Ailevi sorunlar çocuktaki kaygıyı arttırdığı unutulmamalıdır Okul ortamında arkadaşları ve öğretmenleri ile olan ilişkilerinde kaygı düzeyini azaltmak için onun ilgisini çeken materyaller ve etkinlikler düzenlenerek kafasında oluşturduğu kaygı yumağı dağıtılmaya çalışılmalıdır Sınıftaki aktivitelerde etkin rol alması, başarabileceği sorumluluklar verilmesi ve süreçli olumlu pekiştireçler kullanarak özgüveni desteklenmelidir Çocuğun aktif katılımı ve arkadaşları arasındaki kabulünü kolaylaştırmak gerekir Kaygı durumlarında çocuğun arkadaşlarından destek alarak kaygı düzeyini azaltmak yararlı olur Kaygının nedenlerini araştırmak ve çocuğa anlayabileceği bir dille bu kaygıların önemli olmadığını açıklamak uygun olacaktır

Çocuğa ilişkin beslenme sorunlarının temelinde bir kaç durum vardır. Bunlardan ilki çocuğa ilişkin tıbbi sorunlardır.Yemek borusu, sindirim sistemi sorunları olabilir. Bu durumlar tıp tarafından tedavi edilebilen durumlardır. Bir başka sorun ise besin seçiminde yapılan yanlışlıklardır ki, kolayca çözümlenebilir. Ama son sorun olan beslenmeye ilişkin uygun olmayan tutumlar hem daha sık görülen, hem de daha zor değiştirilebilen sorunlardır. Beslenme sorunlarının sonuçlarının yetersiz beslenme, şişmanlık gibi önemli sonuçları olduğu düşünülünce önemi daha iyi anlaşılır.

Doğru beslemek için yapılması gerekenler; Bebek, çocuk kim olursa olsun acıktığında beslenmelidir. Yemek yenilirken ilgiyi dağıtacak konuşma, gürültü, oyun, Tv gibi şeylerden kaçınılmalıdır.

Bebekken besinlere dokunmasına izin verip, en kısa sürede kaşık tutmayı göstererek kendini beslemesine izin verilmelidir. Ağzını açtırmak, kandırarak ağzına yemek koymak yanlıştır. Yemeğini hızla yemesi için uyarılarda bulunulmamalıdır. Herkes gibi çocuklarda midelerinin alabileceği kadar yiyebilirler. Amaç doymaktır. Annelerin akıllarına koydukları miktarı tüketmeleri için zorlanmamalıdırlar. Dengeli beslenmesine çalışılmalı ama besin seçimlerine de saygılı olunmalıdır.

Sağlıklı düzenli bir uyku süreci çocukların gelişimleri açısından çok önemlidir. Çocuklarda yüzde 20-30 oranında uyku bozukluklarına rastlanılmaktadır. Bu çocukların yüzde 27’sinde uykuya dalma güçlüğü, yüzde 25’inden fazlasında ise sık gece uyanmaları görülmektedir.

Oyun çocukları ve okul öncesi yaş grubu çocuklarında uykuya dalma güçlüğü ve gece uyanmalarının en sık nedeni uykuya başlama çağrışımları ile ilgili olanlardır. Anne babanın yardımı olmaksızın yerleşme, kendini rahatlatma ve uykuya dalma, çocuklarda öğrenilen davranışlardır. Eğer bir çocuk uykuya dalmak için annesinin yardımına (sallanma, beslenme, kucağa alma) ya da özel etkinliğe (oyuncak, müzik) alışmışsa, gece uykusu içindeki uyku basamakları arasındaki fizyolojik uyanmalarında da bu çevre şartlarını isteyecektir. Uykuya dalma güçlüğü olan çocuklarda bu fizyolojik uyanışlarda anne baba müdahalesi ya da alışılmış özel davranışların yapılması gerekir. Bu problemin en iyi tedavi yöntemi davranış tedavileridir, bu teknikler uyaran kontrolü ve dereceli söndürmeyi içerir .

Çocukluk mastürbasyonu genellikle 3-5 yaşları arasında görülür. Bazı çocuklar, ellerini cinsel organına sürter, bazıları minder, koltuk gibi nesnelere sürtünür, bazıları cinsel organını kaşır, bazıları bacaklarını kenetleyerek kendini sıkar, bazıları da örnekteki çocuk gibi yapar. Bu davranışlarla çocuğun genital bölgesi uyarılır ve çocuk haz alır. Bu süreçte çocuk, kızarır, terler ve nefes alıp vermesi sıklaşır.

Çocuk, bu davranışları yaparken cinsel haz alma amacı gütmemektedir; zaten bunu kavrayacak bilinç düzeyi de gelişmemiştir. Bedenini keşfetme döneminde veya sonraki dönemlerde tesadüfen cinsel organında haz aldığını hisseder. Birçok nedenden dolayı da bu işi alışkanlık haline getirir ve saplantılı bir davranış olur. Çocukluk mastürbasyonunun temelinde her ne kadar çevre ilişkilerinden gerekli doyumum sağlanamaması varsa da, başka birçok etkenin izine rastlanılmaktadır. Bu etkenler; ilgisizlik, memeden erken kesilme, kardeş kıskançlığı, anne yada babadan herhangi birinin evden ayrılışı, genital bölge enfeksiyonları, çocuğun altını temizlerken genital bölgeyi gereğinden fazla uyarmaktır.

Mastürbasyon başlamadan önce alınması gereken önlemler şöyle sıralanabilir; Bebek en az altı ay emzirilmeli, eğer anne çalışıyorsa, annenin olmadığı saatlerde biberonla beslenmesi sağlanmalıdır. Çeşitli nedenlerle anne sütü kesilirse veya çocuk memeyi ememiyorsa, biberonla beslenmesi ve emzik emmesi sağlanmalıdır. Biberonla veya kaşıkla beslenirken kucakta olmasına özen gösterilmelidir; çünkü tensel temas birçok yönden yararlıdır. Bebek/çocuk, uzun süre kendi başına bırakılmamalıdır. Kimi anneler şımarır gerekçesiyle veya kucağa alışmaması için, emzirme saatleri dışında bebeği kucağına almaz. Oysa bebek için kucağa alınma süt kadar önemlidir. Kucağa alınmayla, okşanmayla, öpülmeyle hiçbir bebek şımarmaz. Çalışan anne, çocuğunu sadece çalışma saatlerinde bakıcıya vermeli, geri kalan zamanı çocuğuyla geçirmelidir. Bakıcı tutarken de çok iyi tanıdığı ve bildiği biri olmasına dikkat etmelidir. Yeni kardeşin dünyaya gelmesiyle, çocuk yalnızlığa itilmemeli ve eski ilgi aynı düzeyde tutulmalıdır. Bebeğin altı temizlenirken, genital bölgelerin uyarılmasını gerektirecek kadar uzun süre, temizlik bezleriyle sürtünme hareketi yapılmamalıdır. Temizlik bezi kullanmak yerine ılık suyla yıkamak daha sağlıklıdır. Ayrıca bebeğin altını yıkamak, kaşıntıya yol açan kirlerin oluşmasını ve enfeksiyonları önler. Çok sıkı ve dar iç çamaşırları ve giysiler giydirilmemelidir. Cinsel organıyla oynayan bebeğe bağırmak veya eline vurmak yerine, dikkatini başka tarafa çekmek gerekir. Ayrıca bebeğin organıyla oynamaması için altı, gereksiz yere açık bırakılmamalıdır.

Çalma davranışı yalandan daha çok ayıplanan sıklıkla da cezalandırılan bir suçtur 2 yaş çocuğunda sahiplik kavramı yoktur her şey onundur Çocuk yaşı ilerledikçe kendinin olan ile olmayanı ayırt etmeye başlar ama bencil tutumu uzun süre değişmez Örneğin 3-4 yaş çocuğu sormadan bir yerden şeker alınmayacağını bilir ama alma isteğine karşı koyamaz Hatta gezmeye gittiği yerlerden cebinde kendine ait olmayan oyuncak ve nesnelerle dönebilir

5-8 yaş arasında parlak ve kağıt paralar daha çekici gelirken, birbirinin renkli kalemleri ve silgilerinde gözleri kalır Çoğu çocuk izinsiz alıp eve getirdiği nesneleri “buldum” “kendi paramla aldım” “değiş-tokuş ettim” veya “ödünç aldım” diye açıklar Okul çağlarında yinelenen çalmalar üzerinde önemle durulmalıdır Çünkü bu çalmalar ruhsal sorundan ileri gelebilir

Çalma davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şöyle sıralanabilir; Çocuğa karşı ağır suçlamalar yapılmamalı ve çocuğu örseleyici cezalar verilmemelidir Anne babaların çocuğa olan sevgi ve ilgisini her zaman göstermesi ve çocuğun bunu hissetmesini sağlamak gerekir Çocuğun yaptığı bu olumsuz davranış karşısında duyarsız kalınmayıp çocukla açık olarak konuşulmalıdır. Çocuğu bu davranışı yapmaya iten nedenler araştırılmalıdır Çocuğun her istediği şeyi anında yapmak yerine kendi isteklerini erteleyebilmesini ve kontrol etmesini öğreterek destek olunmalıdır Çocuk başkalarına ait eşyaları aldığında anne babanın bu durum karşındaki tutumu çok önemlidir Anne baba alınan eşyaların özür dileyerek sahibine verilmesi konusunda çocuğu teşvik etmelidir Çocuğa empatik düşünmeyi aşılayın Okul ortamında arkadaşlık kurabilmeye yönelik çalmalar karşısında öğretmen çocuğa sosyal kabulün farklı yollarla da sağlanabileceği konusunda destek olmalıdır.

Yalanlar önemli ve önemsiz olmak üzere iki şekilde olabilir Önemsiz yalanlar abartmalı övgüler, günlük yaşamda görgü kurallarına uygun düşen küçük yalanlar sayılabilirken önemli yalanlar başkasını bilerek aldatmak amacıyla söylenen yalanlardır
Çocukların söylediği yalanlarda çocuğun gerçeği iyi değerlendirememesi, gördüğü ve duyduğu şeyleri uydurması veya olmamış şeyleri olmuş gibi anlatması söz konusudur
Çocukları yalana iten çoğunlukla yetişkinlerin gerçek karşısındaki çelişkili tutumlarıdır Çocuk bol yalan söylese bile anne babasının yalanlarına çok duyarlıdır
Anne ve babanın yalanına çocuğunu ortak etmesi ve bunun sonucunda çocuğa susması konusunda ödüller vaat etmesi ile çocuk yalanlardan kendine kazanç sağlamak gibi bir alışkanlık elde eder Bazı çocuk yalan söylerken bir özlemini dile getirebilir veya bunun tam karşıtı bir tutum takınabilir Örneğin; babasız bir çocuğun babası olduğunu
söylemesi ve annesi olan bir çocuğun annesinin öldüğünü söylemesi
Çocuk anne ve babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyorsa ya da ceza korkusu varsa yalana başvurur

Yalan söyleme davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şöyle sıralanabilir; Kendine güven duygusu aşılanmalıdır Anne baba tutumlarında çelişkili durumlardan kaçınılmalıdır Çocuğa uygun modeller sunulmalıdır Çocuğu doğru söylemeye teşvik edici pekiştireçler kullanılmalıdır Çocuğun söylediği yalanı doğrudan yargılamak yerine yalan söylemeye teşvik eden nedenleri araştırılmalıdır Çocukla sağlıklı iletişim ve etkileşim kurulmalıdır Çocuğun yapacağı olumsuz davranışları karşısında alacağı tepkilerle başa çıkma yolları öğretilmeli ve yalandan uzaklaştırılmalıdır.

Saldırganlık insanda varolan bir dürtüdür Varolan bu dürtü yok olmaz veya tümüyle bastırılmaz ancak biçim değiştirir Saldırganlığın sözel, fiziksel, pasif ve aktif olmak üzere çeşitleri vardır Bebeklik döneminde amaçsız olan ağlama vurma gibi öfke tepkileri görülür 1-4 yaşları arasında fiziksel saldırganlık daha çok görülürken, 4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar Orta çocukluk döneminde çocukların saldırganlığı daha amaçsaldır.

Çocuk çok sert veya gevşek disiplinle yetiştiğinde bu davranış oluşabilir Kendine güvensiz çocuk saldırgan davranışlar gösterebilir Çocuğun engellenmesi ile saldırganlık oluşabilir.

Saldırganlık kendine ve çevresine zarar verme şeklinde de görülebilir Aile içerisindeki sorunlar, iletişim bozukluğu, sevgi yetersizliği, çocuğu suça teşvik edici davranışlar, örselenme, kendi dürtülerine engel olamama gibi nedenler saldırganlığın ortaya çıkmasını sağlar.

Saldırgan davranışların oluşmasını engellemeye yönelik öneriler şöyle sıralanabilir; Aile içindeki dengesiz ve olumsuz ilişkilerden kaçınılmalıdır Çocuğun saldırganlık dürtüsünün kaba üstünlük sağlamak için değil de yeteneklerini ve zekasını kullanarak toplumsal amaçlara yönlenmesi sağlanmalıdır Çocukta güven duygusu geliştikçe beklemeyi ve tepkisini dizginlemeyi öğrenir Bu yüzden çocuğa güven aşılanmalıdır Başkaldırma yerine uysal davranmanın kendi yararına sonuçlandığını gördüğünde saldırganlık davranışı azalır Saldırgan dürtüyü boşaltmak için spor gibi çeşitli faaliyetlere çocuk yönlendirilmelidir Okul ortamında çocuğun ilgi istek ihtiyaç ve gelişimsel düzeyine uygun programların yapılması, fiziksel ortamların hazırlanması ve materyal seçimi önemlidir Saldırgan çocuğa aktif olmasını sağlayacak hareketli oyunlar veya etkinlikler hazırlanmalıdır Çocuğun kendi davranışını eleştirmesine ve empati kurmasına yönelik hikayeler oluşturmak ve bu hikayeleri çocuğa okumak yararlı olur Saldırganlık davranışını pekiştirebilecek her türlü davranış biçiminden kaçınılmalıdır Sınıf içi disiplin ve kurallar çocukların başarabileceği düzeyde olmalıdır Çocuğun saldırgan davranışını engellemek için motivasyon arttırıcı etkinlikler ve başarabileceği sorumluluklar verilmelidir Saldırganlık davranışı çeşitli davranış değiştirme yöntemleri uygulanarak söndürülebilir

Çocuklar mesane kontrolü gerçekleşinceye kadar gece ve gündüz altlarını ıslatırlar Gündüz kontrol 2 yaş dolaylarında, gece kontrol ise 3,5 – 4,5 yaşları arasında kazanılır Alt ıslatma davranışı 4 yaşından sonra hala devam ediyorsa bir sorun olabileceği düşünülebilir İki biçimde görülebilir Bunlardan ilki sinir kas kontrolünün gelişmesindeki gecikmeden kaynaklanabilir İkincisinde ise tuvalet kontrolü oluştuktan sonra bir gerileme durumu söz konusudur İkinci durum daha çok ruhsal nedenlere bağlıdır

Çocuğun aşırı sevgi ve hoşgörü, yetersiz ilgi kıskançlık, korku ve kaygı gibi nedenlerden kaynaklanabilir Ailesel bir yatkınlık durumu söz konusu olabilir Bedensel hastalıklar (böbrekte veya idrar yollarında sorun) altını ıslatma davranışına neden olabilir Anne baba tarafından kendi kendine bir şeyler öğrenerek olgunlaşmasına fırsat verilmeyen çocuklarda da çocuksu kalmak isteyişle ilgili altını ıslatma görülebilir Erkeklerde kızlara oranla 2 kat daha fazladır

Altını ıslatma davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şöyle sıralanabilir; Altını ıslatma davranışının tıbbi bir nedenden olup olmadığını belirlemek gerekir Ailenin çocuğu ile kurduğu iletişimde tutarlı ve kararlı olması önemlidir Ailenin tuvalet eğitimi için çocuğun idrar kontrolü konusunda belli bir olgunluğa ulaşmasını beklemesi gerekir Anne baba tuvalet eğitimi verirken çocuğa korku ve endişe vermemeye özen göstermelidir Anne baba hiçbir zaman çocuğunun altına yapması konusunda çocuğun yanında yada çocuğa rahatsızlığını dile getirmemelidir Çocukta tek başına görülen yatak ıslatma dengeli, mutlu ve uyumlu çocuklarda kaygı uyandırıcı olmayabilir Çocuğun uykusunun derin olması nedeniyle oluşan altını ıslatma sorununun çözümüne yönelik çocuğu sık sık tuvalete kaldırmak ve gece yatarken çok sulu besinleri vermemek uygun olur Altını ıslatma problemi ciddi boyutlara ulaştığında bir çocuk ruh sağlığı hekimi ile görüşülmelidir

Altını ıslatmadan daha ağır bir ruhsal uyumsuzluk göstergesidir Genellikle yetersiz ve gevşek bir eğitim nedeniyle dışkı tutma alışkanlığının kazanılmamış olmasından kaynaklanır

Dışkılama düzene girdikten bir süre sonra da bozulmuş olabilir Altını ıslatmadaki gibi ruhsal etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar Kardeş doğumu, anneden ayrılık, hastaneye yatış gibi çeşitli korku ve kaygılar çocukta gerilemeye yol açabilir Bu davranış hem annenin ilgisini çekmek hem de başkaldırmak amaçlı yapılabilir Bazı çocuklar tuvalete gitmeye karşı direnç gösterir. Okulda dışkısını tutarken evde dışkı kaçırabilir Dışkı sorunu olan çocuklar genellikle yaşlarından küçük davranan okula uyumları yetersiz, arkadaş ilişkileri bozuk, bağımlı ve inatçı çocuklardır

Kaka kaçırma davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şöyle sıralanabilir; Çocuğun dışkı kaçırma probleminin tıbbi bir nedenden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi gerekir Çocuğun üzerindeki gereksiz baskıların kaldırılması ve aşırı titiz tutumlardan vazgeçilmesi gerekir

Çocukla olumlu bir iletişim kurularak onun değerli olduğunu hissetmesini sağlamak yararlı olur Çocuğun dışkısından tiksinme yerine dışkısını tuvalete yaptığı zamanlarda ödüllendirmek gerekir Çocuk 3-4 kez belirli aralıklarla tuvalete oturtulmalıdır Çocukla olan ilişkiler sonucunda oluşan ciddi dışkı kaçırma sorunu için çocuk ruh sağlığı hekimine danışılmalıdır

Beden kaslarında istem dışı beliren aralıklı kasılmalardır Örneğin; Göz kırpma, baş yada omuz oynatma, kaş kaldırma gibi Tikler aşırı bir heyecan ve korku yaratan olaylar sonucu oluşabilir Erken yaşlarda görülse de 6 yaşından sonra başlar Tiki olan çocuklar genelde tedirgin, kaygılı ve gergindir

Tike sahip olan çocuklarda kekeme çocuklarda olan özellikler gözlenir Çocuğu örseleyici davranışlara tepki olarak tikler gelişebilir Tikler genellikle kaygılı durumlardan kurtulmak amaçlı gerçekleşir Tiklerde kekemelik gibi dikkat çektikçe artış gösterir Yüzdeki tikler büyük çoğunlukla ruhsal nedenlere bağlıdır Ancak bütün bedene yayılan geniş hareketler biçimindeki tiklerde bedensel bir neden bulunabilir Tikler çoğu zaman geçicidir Ergenlik çağından önce sönerler

Tik davranışının ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şöyle sıralanabilir; Tiki olan bir çocukla konuşurken çocuğa sık sık tik davranışını yapmaması gerektiğini anımsatmak bu davranışın yapılma sıklığını attırır Tiklerin çocukta gerginlik yaratması nedeniyle bu durumun kaynağını bulup çıkarmak ve düzeltici değişikliklere gitmek uygun olur Çocuğa korku veren olaylar, ortamlar, durumlar kişiler ve nesneler belirlenmeli ve kaçınması sağlanmalıdır Çocukla kurulan iletişimde çocuğun tikine çok fazla dikkat çekilmemelidir. Çocuğun gösterdiği tik davranışının alay konusu olmasına izin verilmemelidir Tik davranışını engellemek amaçlı çocuğa özgüven kazandırılmalıdır

Bazı çocuklar 1–2 yaşlarından itibaren kendi saçlarını çekip yolabilir, koparabilir. Bu davranış uyumsuzluk ve huzursuzluğun önemli belirtilerindendir. Sık görülmemekle birlikte kız çocuklarında daha fazladır.

Anne çocuk ilişkisindeki duygusal yetersizlikler veya çocuğun duygusal gelişiminin engellenmesi temel nedendir. Bu çocuklarda duygusal alandaki gerilimin ifade edilememesi, boşaltılamaması, saldırganlık dürtüsünü artırmakta ve çocuk bu dürtüyü kendi kendine yöneltmektedir. Davranışın ardındaki etken doğru belirlenmeli ve ihtiyaca göre tavır alınmalıdır. Özellikle anneyle kurulamayan sağlıklı iletişim eksikliği giderildiğinde davranış bozukluğu da bir süre sonra ortadan kalkacaktır.

İçe kapanıklık, çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir uyum bozukluğudur. Çocuklar her geçen her alanda gelişim göstermektedir.
Fiziksel, duygusal, psikomotor, dil gibi gelişim alanları birbirlerine paralel ama farklı hızlarda ilerlemektedir. Gelişimin bir alanı olan sosyal gelişimde başta aile üyeleri olmak üzere diğer insanlar ile iletişim ve etkileşimde bulanarak ilerleme kaydedilir.

Bazı çocuklar kişilik özellikleri sebebiyle içe kapanıktır. İçe kapanık çocuklar, sosyal ortamlarda ve yeni girdiği mekânlarda kolay uyum sağlayamazlar. Bu yaşadığı sıkıntı bulunan ortamda, insanlardan uzak bir noktada oturarak ya da insanların içerisinde parmak emme, tırnak yeme gibi davranışlarla dışa vurulur. Çocuk yeni ortamlara gireceği zamanlarda huzursuzluk hisseder, gitmeye direnir. Yabancı insanlara karşı hissettiği en önemli duygu ise tedirginliktir.

Böyle bir sorunla karşılaştığımızda öncelikle göz önünde bulundurmamız gereken bilgi bazı çocukların daha içe dönük bazı çocukların ise daha dışa dönük olduğunu bilmek ve onları farklı özellikleri ile kabul etmektir. Fakat bu durum çocuğu rahatsız edecek boyutta ise ona, yeni ortam ve kişilere alışması için zaman tanımamız gerekmektedir. Gideceğimiz veya karşılaşabileceğimiz kişi ya ortamlar hakkında önceden onu bilgilendirmek, onun bilinmeyene karşı hissettiği kaygısını dindirecektir. Birçok ebeveynin yaptığı “Git amcanın elini öp” “Hadi koş sen de çocuklarla oyna gibi” zorlamalar çocuğu daha çok huzursuz edecektir. Bu konuda ona duyarlı ve destekçi olmak çocuğu rahatlatacaktır. Çocuğa evde sık sık söz hakkı tanımak, hemen her konuda kendisinin duygu ve düşüncelerini açıklamasını destekleyici tutumlar sergilemek, çocuğun kendisini daha rahat ifade etmesini sağlayacaktır.

Konuştuğu zaman onu dinlemek, davranışlarına mümkün olduğunca müdahale etmemek ve onu başardıkları konusunda övmek ve yüreklendirmek çocuğun kendi içinde rahatlamasını sağlayacaktır. Kendi içinde barışık olan çocukta toplumda daha uyumlu birey haline gelebilecektir.

Bazı Çocuklarda 4–5 yaşlarında başlayıp buluğ çağına kadar sürebilen ve en az 6 ay devam eden aşırı hareketlilik görülebilir. Dikkat ve algı bozuklukları öğrenme güçlüklerinin de beraber olduğu bu özel durum beyinin gelişmesindeki bazı yetersizliklerin sonucudur. Tedaviyi gerekli kılan bir durumdur.

Bu çocukların genelde anne ve babalarında da buna benzer bir hareketlilik çocukluk dönemlerinde olabilir. Bu türlü çocuğu olan anne babaların olaya gayet sakin yaklaşarak , bu hareketliliği ve çocuğun psiko sosyal gelişimini iyi yönlendirmeleri gerekir. Aşırı hareketliliği yüzünden çok eleştirilen ve sosyal ortamlardan dışlanan çocuklarda , başka psikiyatrik problemlerde oluşabilir.

Bu çocukları sportif faaliyetlere yönlendirmek , onları olumlu ve faydalı uğraşlarla meşgul etmek , enerjilerini bazı hobilere kanalize etmek, dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu varsa tedavisini sağlamak önemlidir.

DAVRANIŞ DEĞİŞTİRME:

Bir davranışın değiştirilmesine karar verilmesi o davranışın istendik olup olmadığını belirlemek gerekir Yani davranış problem bir davranış mıdır? Değil midir? Buna karar verilir O yüzden davranış pek çok açıdan ele alınıp dikkatle incelenmelidir Bunlar:

1 Problem davranışı belirleme ve değerlendirme
2 Çocuk açısından
3 Aile açısından
4 Okul ve öğretmen açısından
5 Disiplin ve kurallar
6 İletişim ve etkileşim

Davranışta etkiye karşı bir tepki gösterilir Bununla birlikte gösterilen bu tepkide geri bir tepkiye neden olur Yani sebep ve sonuç ilişkisi vardır
Çocuk davranışı yapmadan önce onu tetikleyici bir nedeni vardır Davranış yapılır ve sonucunda istendikse olumlu istendik değilse olumsuz tepkiler alınır

Davranış değiştirmede kullanılan teknikler
1 Görmemezlikten gelme
2 Mola
3 Ödül (Sözel- somut ve bonus ödülleri)
4 Ceza
5 Çocuktan çocuğa model olma

Sonuçta davranış değiştirirken önemli olan nokta şudur ki, istendik davranışların sıklığı artırılmalı ve istenmedik davranışların sıklığı azaltılmalıdır Davranış değiştirme de dikkat edilmesi gereken bir diğer noktada çocuk için ilk önce ceza yerine ödülü kullanmak ve çocuk haklarına ters düşen davranış ve tutumlardan kaçınmaktır